Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı Mecburi Hizmet Yükümlülüğünü İhtiva Eden Taahhütname
- hilalyurthy
- 8 Eyl 2019
- 2 dakikada okunur
Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı Kapsamında İmzalanan Mecburi Hizmet Yükümlülüğünü İhtiva Eden Taahhütname ve Kefalet Senetlerinin Hukuki Niteliği

Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı Kapsamında İmzalanan Mecburi Hizmet Yükümlülüğünü İhtiva Eden Taahhütname ve Kefalet Senetlerinin Hukuki Niteliği ve Uyuşmazlıkların Çözümünde Görevli Mahkeme Sorunu Hakkında
Yüksek Öğretim Kurumu bünyesinde 2002 yılında hayata geçirilen, 2014 yılına dek başvuru alımlarına devam edilen Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı (ÖYP); kuruluş mevzuatında ifade edildiği üzere, Türkiye'de yükseköğretim sisteminin büyük ölçüde öğretim üyesi açığı göstermesi, nitelikli öğretim üyesi ihtiyacının ortaya çıkması ve bu nedenle yüksek lisans, doktora ve doktora sonrası eğitim programlarının genişletilmesi gerekliliğinin doğması, sosyal devlet anlayışının bir gereği olarak eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması gibi çeşitli nedenlerle nitelikli öğretim üyesi yetiştirmek amacıyla araştırma görevlilerinin lisans üstü eğitimleri için yurt içi ve dışına gönderilmesine olanak sağlamak amacıyla düzenlenmiş bir eğitim programıdır.
Söz konusu program, katılımcılarına belirli seçme ve yerleştirme yöntemlerine göre muhtelif üniversitelerde kadro ihdası vadetmekte ve program kapsamında lisans üstü eğitim için yurt içi/ yurt dışı görevlendirmelerinin sona ermesine müteakip, kadrolarının bulunduğu Üniversitelerde mecburi hizmette bulunmalarına ilişkin yükümlülüğü üstlenmelerini şart koşmaktadır.
Nitekim uygulamada kadro ihdasına konu olan Üniversitelerin, mecburi hizmet yükümlülüğünü; program kapsamında yurt içi/ yurt dışı görevlendirmesi yapılan öğretim üyelerine, bu yükümlülüğü ihtiva eden taahhütname ve kefalet senedi imzalatarak güvence altına alma yoluna gittikleri tecrübe edilmiştir.
Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı'nın muhtelif sebeplerle uygulama imkanının kalmaması ve en nihayetinde kadro ihdaslarının gerçekleşmemesi sebebiyle mecburi hizmet yükümlülüklerinin fiilen uygulama imkanının da ortadan kalkması sonucunda, Yüksek Öğretim Kurulu’nun 20.05.2017 tarihli Genel Kurul Toplantısında, koşulları uyan öğretim üyeleri aleyhine, mecburi hizmet yükümlülüklerini ihtiva eden taahhütname ve kefalet senetleri uyarınca işlem yapılmayacağına karar verilmiştir.
Günümüzde ise Öğretim Üyesi Yetiştirme Programı'na muadil sayılabilecek, Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde Yurtdışına Lisansüstü Eğitim Için Gönderilecek Öğrencileri Seçme Ve Yerleştirme Programı (YLSY) yürütülmektedir. Nitekim bu program kapsamında da mecburi hizmet yükümlülüğü gözetilmiş olup, ÖYP uygulamalarına konu olan taahhütname ve kefalet senetlerinin benzerlerinin bu program kapsamında da imzalatıldığı görülmektedir.
Ancak söz konusu mecburi hizmet yükümlülüğünü ihtiva eden taahhütname ve kefalet senetlerinin hukuki niteliği; bilhassa bu senetlere dayanan uyuşmazlık konularının mahkemeler huzuruna taşınması ile -ki program uygulamadan kalkmış olsa dahi yargılama süreçleri devam etmektedir- başta görevli mahkeme sorunu olmak üzere büyük bir tartışma konusu olmuştur.
Zira Üniversiteler tarafından söz konusu taahhütname ve kefalet senetleri işleme konulmak istendiği takdirde sırasıyla; 5018 sayılı Kanunun 71.maddesi hükmüne dayanılarak yürürlüğe konulan Kamu Zararlarının Tahsiline İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Yönetmeliğin 13. Maddesi uyarınca rızaen ve sulhen tahsilinin sağlanması amacıyla borç bildirim yazısı gönderilmekte, rızaen ödemenin yapılmaması halinde aynı Yönetmeliğin 10.maddesinin 6. Fıkrası uyarınca adli yargı yerinde alacak davası açılarak hükmen tahsil yoluna gidildiği görülmektedir.
Ancak 2547 sayılı Yasanın 35 inci maddesi uyarınca başka bir üniversitede öğretim üyesi yetiştirme programı kapsamında eğitim yapmak üzere görevlendirilmedeki amaç göz önünde bulundurulduğunda, program katılımcısı herhangi bir öğretim üyesinin söz konusu taahhüt ve kefalet senedini idare ile eşit düzeyde olarak, isteği ve özgür iradesi ile imzaladığından söz etmek, bu senetlerin konu edildiği uyuşmazlıkların özel hukuk alanını ilgilendiren, dolayısıyla adli yargı yerinde görülecek nitelikte birer uyuşmazlık olduğundan bahsedebilmek hukuken mümkün müdür?
Kommentare